Wednesday, May 24, 2006 

Eurovision mu Erozyon mu?

Artık bu eurovision'un da iyice suyu çıktı. Neye göre oylar veriliyor anlamış değilim. Bence hiçbir ülke şarkıya oy vermiyor. Her sene tekrarlanan sahneler...Bir kere bütün iskandinav ülkeleri birbirine, Sovyetler Birliğinden ayrılan ülkeler birbirlerine ve tabiki Rusya'ya... ve günün siyasi ve politik koşullarına göre ülkeler, jestler, yalakalıklar... Bir de şarkıyla birlikte sergilenen şovlar var. Çoğu ülke şov yapıcam diye şarkıyı unutmuş, koşturuyo. Eurovision gecesi baktım bizim 'superstar' ı en sona koymuşlar (assolistler en son çıkar hesabı), çok mükemmel! ya... Bizim 'superstar' beni şaşırtmadı doğrusu. Arkadan tıngır mıngır müzik, estetikten çok uzak bir kadın (gerçi eskiden 'super'di aslında), kıvırsa onu da yapamıyo. Valla sadece dansçılarıyla yıldız şeklini oluşturmaları güzeldi. Bence şarkının 11. olması bile bir mucize. 1. olan Finli'leri de görünce keşke Manga'yla katılsaydık dedim kendime. Manga - İtildik güzel olurdu doğrusu. Böylece Sibel Tüzün de sabahlara kadar ağlamazdı...

Monday, May 15, 2006 

Multible Personality Disorder (Çoklu Kişilik Bozukluğu)

Multible Personality Disorder, Türkçesi Çoklu Kişilik Bozukluğu. Geçen aylarda sinemalarda gösterime giren “Beyzanın Kadınları” isimli film ile birlikte gündemi bayağı meşgul etmişti. Filmde çoklu kişilik bozukluğu hastası Beyza (Demet Evgar), dört farklı karakteri canlandırıyor. Ayla, küçükken kadınlığı bastırılmış bir kadın. Dilara, sınırları olmayan bir kadın. Bu sınırları olmayan kadın o kadar çok ön plana çıkmış ki, bunun da zıttı Rabia, onun vicdan noktası. Beyza ise, hafıza kopuklukları yaşayan ana karakter.

Çoklu kişilikte bireyler birden fazla kişilik gösteriyormuş. Temel kişilik kibar, sakin ve temkinli ise, ikinci kişilik kaba, faal ve uçarı bir özellik gösteriyormuş. Bazı bireyler bir, iki, üç hatta dört kişilik gösteriyormuş. Genellikle, her kişilik öbür kişilerden haberdar değilmiş ve buraya dikkat Türkiye çoklu kişilik bozukluğunun en sık yaşandığı ülkelerin başında geliyormuş.

Çoklu kişilik bozukluğu Beyza’nın Kadınları’ndan önce de birçok sinema filmine konu edilmiş. Bunların arasında en çok bilineni Chris Sizemore’un gerçek yaşamının konu edildiği “The Three Faces of Eve” isimli film. Sizemore, gerçek hayatında yirmi yıl boyunca yediden fazla değişik kişiliği bir arada bulundurmuş.

Friday, May 12, 2006 

Turizm

Turizm sektöründe Türkiye rakiplerine -Yunanistan, İspanya, İtalya, Portekiz, Fransa- göre bir çok avantaja sahip fakat biz bu avantajlarımızı kullanabiliyor muyuz, elbette hayır. Hatta bizim stratejilerimiz nedeniyle Tunus Fas gibi ülkeler bizi rakip olarak görmeye başladı. Biz niye düşük gelir grubundaki yabancıları ülkemize çekmeye çalışıyoruz ki. Adamlar kendi ülkelerinde tatil yapamadıkları için Türkiye’ye geliyorlar, belki de sadece ucuz olduğu için. Türkiye’nin yapması gereken Fransa, İspanya ve İtalya ile toplam kaliteye yönelik rekabet etmektir çünkü gelecekte Avrupa turizm sektörü büyümeyecek bizim ise büyüme anlamında potansiyelimiz çok fazla. Golf, termal, sağlık, spor, yat ve kongre turizmi bunlardan sadece birkaçı…

Saturday, May 06, 2006 

Araştırma :))

Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe, kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş. Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış. Ardakai hfraliren srısaı krıaışk oslada ouknyuorumş. Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bri btüün oalark oykuorumuşz. Bakın nasıl da duzgun okudunuz, ilginc degil mi?

 

OYUN TEORİSİ - MAHKUMLAR AÇMAZI (PRISONNERS DILEMMA) - NASH DENGESİ

Von Neumann'ın 1928'deki makalesi ve daha sonra Norveçli iktisatçı Morgensten'le birlikte 1943'te yayımladıkları kitap, toplamı sıfır olan oyunlar meselesini büyük ölçüde çözüyordu ama toplamı sıfır olmayan oyunları çözmüyordu. Bugün bildiğimiz anlamıyla oyun teorisi, aslında iki teoreme dayanır. Bunlar, von Neumann'ın 1928 tarihli minimum-maximum teoremi ile Nash'e Nobel kazandıran 1950 tarihli Nash denge teoremi.

Oyun Teorisi'nin klasik oyunlarindan bir tanesi olan Mahkumlar Açmazı (Prisonners Dilemma), esas olarak bireysel menfaatlerle toplumsal menfaatlerin her zaman örtüşmediğine isaret eder. İki arkadaş var. Her biri, iki şeyden birini isteme hakkına sahip:

(1) Bana 1.000 dolar ver
(2)Arkadaşıma 5.000 dolar ver

Arkadaş dediğime bakmayin, herkes kendi kazancını en büyük kılmayı hedefliyor ve arkadaşının cebine kaç para girdiğiyle ilgilenmiyor.Siz olsaniz ne dilerdiniz?

Seemingly altruist strategy (SAS) = (görünüşte başkasını düşünen strateji) var, bir de
Truly self-regarding strategy (TSRS) = (bencil strateji) var.
SAS arkadaşa 5.000 veriyor, TSRS kendimize 1.000. TSRS SASTSRS (1000,1000) (5000,0)SAS (0,5000) (5000, 5000)

Bu oyunda herkes kendi menfaatini düşünürse, kendisine 1.000$ isteyecek. Sonuçta da herkesin 1.000$'ı olacak. Oysa ki herkes arkadaşi için 5.000$ istese, herkesin 5.000$'ı olur. Dolayısıyla başkasını düşündüğün zaman aslında bu senin de menfaatine. Ne var ki herkesin arkadaşı için 5.000$ istemesi bir denge değil. Zira arkadaşım beni düşünürken ben alçaklık edip kendime 1.000$ istersem, benim 6.000 $'ım olur, arkadaşım ise parasız kalir. Tabi o da enayi degil ya, gider kendisine 1.000$ ister. Döneriz başladiğımız noktaya... Sözün özü, bencil olmak dominant (baskın) strateji ama toplum için kötü sonuç veriyor. İşte tipik bir mahkumlar açmazı.

Yani, işbirliksiz (non-cooperative) oyundaki baskın (dominant) strateji ile işbirlikli oyundaki baskın strateji birbirinden epey farklıydı. 'Tutuklunun açmazı' oyunu, Nash'in denge kavramıyla çelişiyordu. Çünkü Nash, her oyuncunun kendi en iyi stratejisini izleyeceğini, çünkü öteki oyuncuların da öyle yapacağını varsayar. Oysa oyun bunun illa ki böyle olmayacağını gösteriyordu.


NASH DENGESİ
Poker tarzı oyunlardaki kısır bir döngü gibi uzayıp giden fikir yürütme biçimini Nash bir döngü olmaktan çıkartıp bir kare gibi düşünmeyi önerdi. Nash'ın önerisi tam olarak şuydu: Bütün oyuncuların kendine göre en yüksek kazancı getirecek bir stratejisi var ama bu 'dominant strateji' oyundaki yegane oyuncu o olmadığı için uygulanamaz, o yüzden de bir 'denge' durumuna razı olunur. Şimdi okuyunca çok basit gözüktüğüne eminim ama bu, gerçekten büyük bir fikri sıçramayı ifade ediyordu ve bu sıçramayı bulan insan da bir 'dâhi'ydi.

Nash dengesi stratejisi bir oyuncunun karşısındaki oyuncunun oynayacağını düşündüğü stratejiye karşı kendisi açısından en iyi strateji. Nash dengesi stratejisi seçildiğinde de kimse o dengeden başka bir yere gitmek istemiyor. İşte Nash ağır matematik kullanarak, böyle bir dengenin çoğu şartlarda mevcut olduğunu ispat ederek, von Neumann'ın yaklaşımını genelleştirmiş, çözüm üretmiş ve denge kavramını yerleştirmişti. Böylece de oyun teorisinin bir sürü alanda kullanımının yolunu açmış ve Nobel'i hak etmişti. Bugün Nash dengesi ekonomi dışında biyoloji ve siyaset bilimi gibi son derece farklı alanlarda kullanılabilen önemli bir kavram.

ÖRNEK:
Nash dengesinin sade mantığını bilinen bir örnek üstünde izleyelim. OPEC bir petrol fiyatı tesbit etmiş. O fiyatı tutturmak için gerekli üretim kotalarını da ülkelere dağıtmış. Arz, talep ve fiyat birbiri ile tutarlı varsayalım.
Şimdi petrol ihracatçısı ülkelerden birinin üretimini kota üstüne çıkartmaya karar verdiğini düşünelim. Diğerleri kotaya sadık kalsın. Ne olur? Arz artacağından petrol fiyatı düşer.
Üretimini arttıran ülkenin petrol geliri yeni fiyatla düşüyorsa, piyasa Nash dengesindedir. Çünkü bu durumda dengeyi bozma üreticilerin işine gelmemektedir. Üretim maliyeti fiyatın üstünde olmasına rağmen piyasada dengeyi bozucu davranış olmamaktadır.
Eğer üretimini artıran ülke yeni fiyattan daha fazla petrol geliri elde ediyorsa piyasa Nash dengesinde değildir. Çünkü dengeden sapmadan kârlı çıkan üretici vardır. O fiyat ve üretim kotaları tutunamaz.

KAYNAKLAR:
1) İsmet Berkan’ın Radikal Gazetesi, 29.07.2001, 09.03.2002 tarihli yazıları
2) Asaf Savaş Akat, Sabah Gazetesi, 28.03.2002 tarihli yazısı
3) Deniz Gökçe, Akşam Gazetesi 28.03.2002 tarhi yazısı
4) "Oyun Teorisi", http://www.oyunteorisi.com/article.php?aID=15

 

Mr. Blonde
























Mr. Blonde: Are you gonna bark all day, little doggy, or are you gonna bite?
Mr. White: What was that? I'm sorry, I didn't catch it. Would you repeat it?
Mr. Blonde: Are you gonna bark all day, little doggy, or are you gonna bite?

Monday, May 01, 2006 

HIRS ve AZİM

HIRS:
1 . Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku.
2 . Öfke, kızgınlık

AZİM:
Bir işteki engelleri yenme kararlılığı.


Kaynak: TDK Güncel Türkçe Sözlük

About me

  • Name: Mesut
  • From: istanbul, Türkiye
Profile

Photographs

    www.flickr.com
    This is a Flickr badge showing public photos from mes_ozt. Make your own badge here.